Berkin Elvan’ı Sonsuzluğa Uğurlarken
Berkin Elvan’ı Sonsuzluğa Uğurlarken

BASINA VE KAMUOYUNA

 

Gezi Direnişinin Sembol İsimlerinden Berkin Elvan’ı Sonsuzluğa Uğurlarken,

Katillerinin Peşini Asla Bırakmayacağımıza Söz Veriyoruz!

 

Gezi direnişi sırasında Başbakan’ın “destan yazmakla” övdüğü polislerin attığı gaz bombası ile yaralanan Berkin Elvan, 269 gün süren yaşam mücadelesini kaybetti. Berkin Elvan’ı, faşizme karşı milyonların ayağa kalktığı, Gezi Direnişinde kaybettiğimiz Abdullah Cömert’in, Mehmet Ayvalıtaş’ın, Ali İsmail Korkmaz’ın, Ethem Sarısülük’ün, Medeni Yıldırım’ın ve Ahmet Atakan’ın yanına uğurluyoruz.

Yıllardır başta toplumun örgütlü kesimleri olmak üzere, halkın en temel taleplerine kulaklarını tıkayan AKP hükümeti ve Başbakan, Gezi direnişi ile birlikte yıllardır sesi kısılan, yok sayılan toplum kesimlerinin sesine kulak vermek yerine onlara her fırsatta hakaret etmiş, her fırsatta milyonları açıkça tehdit etmekten çekinmemiş, güvenlik güçlerine yetki vererek gencimizin güvenlik güçleri tarafından katledilmesine neden olmuştur.

Berkin Elvan’ın katili, sadece ona hedef alarak gaz bombası atan polisler değil, Gezi direnişi sırasında “talimatı ben verdim”, “kahraman polisimiz destan yazdı” sözleriyle zulme direnen halklara karşı bütün nefretini kusan, ağzını her açtığında nefret suçu işleyen, halk düşmanlarına, faşist çetelere ve tetikçilere destek veren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dır. Berkin Elvan, tıpkı Gezi direnişi sürecinde polis saldırısı ile hayatını kaybedenler gibi, tamamen siyasi iktidarın sorumlusu olduğu devlet terörünün son kurbanı olmuştur.  

 “Bu ülke halkı sözünü söylemiştir; Çocuklar uyurken sessiz olunur, ölürken değil!”

FAŞİZME GEÇİT VERMEYECEĞİZ!

Yine devlet şiddetinin devamı olarak seçim süreçlerinde;  demokratik zeminlerde, kişilerin, siyasi çevrelerin ve siyasi partilerin görüş ve düşüncelerini açıklamaları, propaganda yapmaları en temel demokratik haklardan biridir ve bu hak anayasal güvence altındadır. Herhangi bir parti, iktidar yada siyasal kesim bu hakkın kullanımını engelleyemez, engellememelidir. Hükümet seçim güvenliğinden ve seçimin sağlıklı bir zeminde yürütülmesinden sorumludur. Ancak anlaşılan odur ki, AKP’nin önceliği ortaya çıkan pislikleri örtmek ve toplumu kamplaştırarak ortaya çıkan gerilimi lehine çevirmektir.

Başbakan muhalif tüm kesimlere karşı kin ve nefret üretirken, toplumda yarattığı kutuplaşma faşist ve ırkçı anlayışların yeşermesine, büyümesine yol açan iklim oluşturmaktadır.

Ordu, Giresun, Aksaray, Urla, Fethiye ve Tekirdağ’da HDP bürolarına, seçim araçlarına, yöneticilerine ve kitlesine yönelik gerçekleşen saldırılar akla sistematik ve örgütlenmiş bir saldırıyla karşı karşıya olduğumuzu getirmektedir. Bu saldırıların bir kontrgerilla örgütlenmesi ve yönlendirmesi olduğuna dair her gün yeni bir işaret ortaya çıkarmaktadır.

Fethiye’de kaymakam, belediye başkanı, emniyet müdürü ve garnizon komutanının gözü önünde ve müsamahasıyla saldırının gerçekleşmiş olması iktidarın bu linç kültüründen medet umduğunu göstermektedir. 

Oysa yakın tarihimiz bu tür olayların sonuçta tüm vatandaşların can güvenliğini, dahası geleceğimizi tehdit ettiğini göstermiştir. Dün Fethiye’de yaşananlar geçmişte Sivas, Maraş, Çorum gibi şehirlerde yaşanan faşist saldırılardan çok da farklı değildir. Hükümet son saldırılardan can kaybı yaşanmamış olmasıyla övünmeyi bir tarafa bırakıp günler öncesinden bu saldırıların örgütlenmesi yapılırken neden sessiz kaldığını, neden önlemediğinin cevabını vermelidir.

Gezi’de ve sonrasında birçok ilde barışçıl gösterilerden bulunan on binlerce insanın üzerine tomasıyla, gazıyla, copuyla, helikopteriyle, polisi ve askeriyle saldıran AKP’nin Fethiye’de palalı, sopalı, taşlı saldırganların linçi ve teşvik eden söylemleri “olay büyümesin” ile açılanmayacak kadar vahim bir noktada olduğumuzu göstermektedir. Ali İsmail Korkmaz’ı linç edenleri koruyan, ekmek almaya giden Berkin evladımızı gaz fişeğiyle katleden bir zihniyetten fazla bir beklentimiz olmasa da halklarımızın bir arada yaşama iradesine yönelik bu saldırıların sorumlularını açığa çıkarıp hesap sormak da boynumuzun borcudur.

Faşizm kitlelerde akıl tutulması ve katletmeye hazır gözü dönmüşlükle cisimleşir. Çürüyen sistem lümpen bir tabaka yaratarak kirli işlerini bunlara götürür. Böyle bir kitle ruhu yaratıldıktan sonra geriye “düşman” bulmak kalıyor ki, bu düşman kimi zaman sosyalistler, kimi zaman aleviler, kimi zaman gayrimüslimler, kimi zaman da Kürtler olmuştur.

AKP Hükümetini uyarıyoruz, bu saldırıların nereye doğru evrileceği kestirilemez ve her an kontrolden çıkmaya müsaittirler. Milliyetçilik ve şovenizmden beslenen bu güruhlara karşı zaman geçmeden gerekli tedbirler alınmalıdır. Nefret suçu kapsamına giren ve gerilimi tırmandıran söylemler ve politikalar terk edilmelidir. Asıl bölücülük bu tür saldırılar ve buna zemin sunan politikalardır.

Saldırıları seyreden, yarım ağızla kınayan, “ama”larla haklı kılmaya çalışan kim olursa olsun er yada geç faşist yönelimin kendilerini de bulacağını yakın tarihimize bakarak görebilirler. Bu saldırıları püskürtmenin yegane yolu barıştan, demokrasiden ve emekten yana politikalarda ve mücadelede ısrar etmektir.

  1.